28 Aralık 2012 Cuma

MUHTEŞEM YÜZYIL ZIRVASI VE OSMANLININ İNKARI ÜZERİNE DERİN ÇALIŞMALAR

1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyaya bakış açısı Kemalist ilkelerle yoğurularak şekillendirilmişti. Örneğin Osmanlı Devletinin genel olarak reddettiği çoğu görüş yeni Cumhuriyetin temel taşlarını oluşturmuştu. Bunlar Cumhuriyetcilikten Laikliğe, ulus devlet stratejisinden şekilci batıcılığa kadar geniş bir yelpaze oluşturuyordu.

Dolayısıyla Avrupa'dan A.B.D ye oradan uzakdoğuya ve İslam devletlerine kadar hemen her yerde hakkında çoğunlukla övülerek bahsedilen ve gerçektende askeri, siyasi, sosyal, sanatsal manada dünyaya unutulmayacak manada olumlu izler bırakmış bir devlet olan Osmanlı devlet ve medeniyeti halkın belleğinden silinmeliydi. Bunun nedeni yeni kurulan devletin kurulurken verilen İstiklal savaşında dahi Osmanlı askerleri ve komutanlarının mücadele etmesi ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin herhangi bir başarısının olmaması, herşeye sıfırdan başlamasıdır. Sıfırdan başlayan her oğulun güçlü olan babasının hep olumsuz yönlerini araması, onu beğenmemesi, çağdığı bulması gibi bu yeni devlette selefini inkar ediyor ve Türkiye halkının bu tarihi unutması, unutmasa bile kötü bilmesi için tüm çabayı gösteriyordu.

 Örneğin 60 sene öncesinin gazetelerinde (26.12.1952) Osmanlı padişahları sadrazamlarının yanında cariyeleri ile cinsel ilişkiye girebilecek kadar sapık gösterilmiş:



Örneğin Kemal SAMANCIGİL isimli Alevi bir yazar (tarihci bile değil)  Osmanlı Padişahı Sultan İbrahimin hanımlarından Telli Haseki hakkında "DİŞİ ŞEYTAN" olarak bahsediyor, şehzadelerin padişahın birer önemsiz oyuncağı oladuğu anlatılıyor, padişah ile zevcesi cinsel olarak birlikte iken sadrazamın gelip arzuhal ettiğinden bahsediyor. Bu sapkın ifadelerin yazarı "Hz Muhammed Türk mü idi?" gibi ipe sapa gelmez kitapların ve fikirlerinde sahibi biriydi.


 
1999 yılında 13. Türk Tarih Kongerisinin kapanış toplantısında Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel Osmanlı Medeniyetini kötülemenin yeni cumhuriyet için gerekli bir zorunluk olduğunu şu sözlerle açıklıyordu: "Osmanlıyı bizde kötüledik, çünkü Osmanlıyı methetsek cumhuriyeti tutturmakta zorluğumuz olurdu" Bütün bunlara rağmen bu halka Osmanlıyı unutturamamaları belkide bir mucizedir.
 
Bir başka örnek yine Alevi bir yazar olan İsmail Metin'in kaleminden çıkmış üç tane kitap:


Dikkat edilmesi gereken Osmanlı medeniyetine yapılan bu saldırı yönteminin genelde cinsel algı yönünden olması ve yazarlarının aynı mezhebi görüşten olmasıdır. Aslına bakıldığında bu psikolojide paranoya ile birlikte görülen "yansıtma" olarak tabir edilen bir rahatsızlıktır. Yani kendinde olan kusurları karşıdakinde görmektir.
 
Buna bir başka güzel bir örnek ise Oda Tv nin yaptığı şu haberde gizli sanırım:
Tarihçilerin neredeyse ekser çoğunluğunun bir yahudi komplosu olduğunu anlatmasına rağmen hala oğlancılığı Osmanlıya yamama çabası ise Psikolojide ki Yansıtma rahatsızlığının bir başka örneği. Üstelik habere konulan resimler halen günümüzde devam eden yağlı güreş oyunlarından birer alıntıdır. Bu ve buna benzer haberler bir hayli fazla. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıya ve İslama olan düşmanlığın dönme medya ile körüklenmesi, özellikle toplumda kökten kopmuş bir nesil meydana getirdi. İşte 68 kuşağı olarak adlandırılan o nesilin gerek 12 Eylül öncesinde yaptıkları katliamlarla, gerekse 12 sonrası kendini Kürt bölgelerinde PKK olarak göstermesiyle gerekse günümüzde yaptıklarıyla oluşturdukları fitne ateşi büyük oranda söndürülmüş olsada halen zarar vermeye devam etmektedir.Bu saldırıların boşa çıkarılması da bu fitne ocaklarının yokedilmeside yine milletimizin elindedir.  
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 

4 Aralık 2012 Salı

HAMAS Nedir Ne Değildir? - 2

Dikkat çeken ikinci bir husus daha var. HAMAS sözcüsü İbrahim GOŞA 14.05.1999 tarihinde Milliyetten Bilge EGEMEN'e verdiği röportajda enteresan bir cümle sarfediyor: "Türkiye'de İslam gelecekte A.B.D'nin kontrolünde olacak"




11 Eylül saldırılarından yaklaşık 4 ay önce, A.B.D'nin Afganistan işgalinden 2 yıl, Irak işgalinden 3 yıl önce ve A.B.D ve Avrupada henüz İslamofobinin tam olarak oluşmadığı bir dönemde böyle bir açıklama yapması çok enteresan. Zira henüz daha dünya A.B.D'nin Büyük Orta Doğu politikasını bimediği bir dönem ve dolayısıyla İslam dünyasında ılımlı bir İslam hareketinin A.B.D tarafından  desteklemediği bir zaman.
Afganistan işgalinden sonra gerçektende AK Parti A.B.D'nin İslam politikası güdümüne girmesi iddaası ile suçlanır oldu. Hatta Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN'ın B.O.P eşbaşkanı olduğu iddaa edildi. Yani gerçekleşse de gerçekleşmese de Türkiye'de ki İslami hareketin (radikalleri haricinde) ve Türkiye'de ki İslami düşüncenin A.B.D kontrolüne girdiği bilen bilmeyen herkesin dilinde.

Tabi HAMAS'ın sözcüsü İbrahim GOŞA'nın bu açıklaması enteresan. İkiz kulelere yapılan saldırıya daha dört ay varken, kurulucak yeni dünya düzeni planlarının medyaya yansımasına daha yıllar varken Türkiyede İslamın A.B.D kontrolüne gireceğini nereden çıkardığı kafa karıştırıcı. Ayrıca İbrahim GOŞA ile ilgili internette de çokfazla bir bilgi olmadığını söylemek isterim

3 Aralık 2012 Pazartesi

HAMAS Nedir Ne Değildir?

HAMAS (İslami Direniş Hareketi) 1988 yılında Filistinde intifadanın sürdüğü yıllarca Şeyh Ahmet Yasin tarafından kurulmuş siyasi ve askeri bir oluşumdur. Köken olarak 1948'de Filistin topraklarının Yahudi milis ve göçmenlerce işgal edilmesine tepki olarak Mısır İhvan-ı Müslimin hareketinin Filistine gönderdiği savaşçılara dayanan HAMAS dünyanın ciddi bir kısmı tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Bunun nedeni kurulduğu tarihten yakın zamana kadar İsrailli sivillere yönelik yaptığı saldırılar gösterilmektedir. Sivillere yönelik en son eylemi 2004 yılında olmuştur.

Burada üzerinde durulması gereken bir gerçek varki  HAMAS'ın gerçekleştirdiği eylemlerin küresel bazda ne kadar terör eylemi içine girdiği ve bunun yanında İsrail'in sivillere yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin ne kadar terör kapsamına girdiği handikapıdır. Özellikle Doğu Avrupada Yahudilere karşı ortaya konan terör ve NAZİ Almanyasının sistemetik bir şekilde yaptığı Yahudi soykırımı Dünyada (yazılı ve görsel medyanında marifetiyle) Yahudilerin hep ezilmiş, itilmiş, soykırıma uğramış bir millet olduğu ve Yahudilerin bu nedenle diğer milletlerden ve özellikle Araplardan 10 adım üstün bir halk olduğu Dünya toplumlarının belleklerine işlenmiştir. Dünyada hangi milletden olursa olsun her insan farkında olmadan Yahudi sivillere yöneltilen saldırılar ile Arap sivillere yöneltilen saldırıları aynı gözle görmezler. İşin daha vahimi bunu farketmezlerde.İsrailin Filistinlilere karşı herhangi bir katliamında (En son 2008 Gazze Operasyonu en iyi örnektir) Türkiye'de bir protesto gösterisi gerçekleştirildiğinde Haber bülteni sunucuları, köşe yazarları yada yorumcuların ağzından duyacağınız ilk şey -bu protesto gösterilerinin ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza yönelmemesi- temennisidir. Veya Filistin kurtuluş hareketlerine akıl vermeyi kendine borç edinen bu çokbilmiş tayfası Filistinli direnişçilere - Aman Yahudi sivillere dikkat edin- demeyi ihmal etmezler.

Ancak bu tayfanın hiç bir zaman herhangi bir İsrail saldırısında aynı şeyi -Aman Arap sivillere zarar gelmesin- dediklerini duymazsınız. Bu dünyanın birçok ülkesinde ki medya odaklarında aynı şekildedir. Çünkü insanların bilinçaltlarına yerleştirilmek istenen bir sivil Yahudinin kanı ancak 10 Arabın kanıyla temizlenebilir. Zira Yahudi kanı diğer kanlardan üstündür. Oysaki burada denilmesi gereken şey şudur: "Yahudi olsun, Arap olsun, Japon olsun, Alman olsun sivil olan herkes savaşlarda ölmeyi haketmiyor. Savaşın bir ahlakı olmalı ve misket bombalarıyla yada dev füzelerle bu ahlak korunamaz" olmalıdır.

Lakin bazı derin güçler ve devletler bu cümleyi duymak istemezler. Hangi ırk ve dinden olursa olsun sivillerin ölmesine engellemek için somut adımlar atılmasını istemek dünyada bir çok gizli oluşumu rahatsız etmektedir. Bu nedenle bu derin devletler (gerek A.B.D gerekse İsrail Derin devleti) ancak sivillerin ölmesi ile amaçlarına ulaşabileceklerini çok iyi bilmektedirler. Örneğin sivil Filistinliler ölürse Filistin halkı radikalizme daha çok kayar. Dolayısıyla yeni yeni Radikal hareketler ortaya çıkar. Bu radikal hareketler dünyada gündeme gelmek için radikal eylemler yaparlar. Örneğin Telaviv'de bir otobüsü havaya uçurup 20 kişiyi öldürebilirler. Bu durumda İsrail'in öldürdükleri dünya medyasında (1 yahudi = 10 Arap) denkleminden ters bir orantı ile 1 görülürken Radikal Filistinlilerin öldürdükleri 20 İsrailli 200 olarak bell altına işlenir. Bu durumda İsrailin yaptıkları ister istemez görmezden gelinirken Filistinlilerin yaptıkları terör suçu sayılır. İşte bu denklem Filistinlilerin işine yaramadığı gibi tamamen İsrailin işini kolaylaştırır.

Bir zamanlar El Fetih, Kara Eylül veya Filistin Halk Kurtuluş Ordusu gibi örgütlerin başvurduğu sivillere yönelik eylemler (Ki bu eylemlerin bir kısmı bu örgütlerin haber ve bilgisi olmadan başka organizasyonlar tarafından yapılmış olup bu örgütlerin üzerine atılmıştır) 1980li yıllardan itibaren son bulmaya başlamıştı. Hatta bu örgütlerden bazıları ve Filistindeki örgütlerin tek çatı altında toplandığı Filistin Kurtuluş Örgütü İsraili tanıyarak barış için tavizler bile vermeye başlamıştı. Ancak bu sefer İslami kaynaklı örgütler sahneye çıktı ve İsrailli sivillere yönelik saldırıların hamiliğini bunlar yapmaya başladı. Yani İsrailin hanesine yazılacak sayılar bu sefer İslami kaynaklı örgütler tarafından yazılmaya başlandı.

Bunlardan en bilinenleri HAMAS ve İslami Cihattır. Özellikle HAMAS'ın Yaser ARAFAT gibi barışa yanaşmaması için devamlı dövülmesi ve saldırgan yapılması gerekiyordu. Bunun içinde HAMAS'ın liderleri öldürüldü ve İsrail artık Gazze'ye yönelik saldırılarını hızlandırdı. Özellikle HAMAS'ın kurucusu ve manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin'in öldürüldüğü güne dikkat çekmek lazım. 22 Mart 2004 günü yani Şeyh Ahmet Yasin'in öldürüldüğü gün Türkiye'de ve Dünyada bilinen bir İslami cemaat lideri "Müslüman terörist olamaz, sivil öldüremez" şeklinde meşhur bir röportaj vermiştir. Karşılığında da İsrail Şeyh Ahmet Yasin'i öldürerek "Müslümanlar herzaman radikal kalacak, hiç bir zaman barış isteyen taraf Müslümanlar olmayacak" mesajını tüm dünyaya duyurmuş oldu. Şeyh Ahmet Yasin'in öldürülmesiyle HAMAS'ın İsrailli sivillere karşı yaptığı saldırılar arttı. Dünya ise tekerlekli sandalyede hiç bir ihtiyacını göremeyen birinin öldürülmesini unutmuşken ölen sivil İsraillileri yine unutmayarak İsrail terör kıskacında kendi güvenliğini sağlayan bir devlettir imajını sürdürmüş oldu....